Şüphesiz en sevdiğim yerleşim alanlarından birinde bu satırları düşüyorum. Saros Körfezi'ndeyim...
Erken
uyandım. İyi ki de uyanmışım. Gözlerim uyku göreceğine şu manzarayı
görsün, razıyım. Kulağımda uyku sessizliği yerine komşu balkonda asılı
duran deniz kabuklarından yapılma rüzgar çanı çınlasın. Bahçedeki
güllerin, ortancaların kokusunu alsın burnum, bir de denizin...
23 Ağustos 2013 Cuma
15 Ağustos 2013 Perşembe
ONA MAL CANIN YONGASIDIR DENMEZ CANIM!
Taşı veya ağacı, pürüzlerini gidererek düzeltmek, işe yarar bir biçime
sokmak için yontarlar. Yontmak yahut eski Türkçedeki söylenişiyle
“yonmak”, bir düzeltme işlemidir demek ki. Nitekim ağaç yonulur, türlü
işlerde kullanılabilecek ahşap malzeme olur. Taş yonulur, duvar olur.
Kamış yonulur, kalem olur...
3 Ağustos 2013 Cumartesi
CAN DOSTUM
Çok oldu, izlediğim filmleri yazmadım...
Oysa neredeyse her hafta bir film devirmeye çalışıyorum. Çok seviyorum, elimde değil:) Bugün size tanıtacağım filmin adı "Can Dostum (Intouchables)"...
Eric Toledano ve Olivier Nakache'ın yönetmenliğini yaptığı 2011 yapımı bir Fransız filmi.
Geçirdiği kazadan sonra felç olan zengin aristokrat Philippe, cezaevinden çıkmış Driss’i bakıcısı olarak işe alıyor. Herkes Driss’in bu iş için uygun olmayacağını düşünürken, Philippe ona inanıp şans veriyor. Size de dünya dursa yan yana gelmeyecek olan bu iki karşıt dünya görüşünün çarpışmasının ve zamanla çılgın bir dostluğa dönüşmesinin, insanı derinden etkileyen hikâyesini izlemek kalıyor.
Bol müzik dinleyip gülümseyeceğiniz, üstüne bir de hüzünleneceğiniz gerçek bir hikayeden alıntılanmış filmin, özellikle de Omar Sy'ın oyunculuğuyla leziz bir hale geldiğini söyleyebilirim.
İşte size güzel bir sahne ve birkaç fotoğraf:)
Oysa neredeyse her hafta bir film devirmeye çalışıyorum. Çok seviyorum, elimde değil:) Bugün size tanıtacağım filmin adı "Can Dostum (Intouchables)"...
Eric Toledano ve Olivier Nakache'ın yönetmenliğini yaptığı 2011 yapımı bir Fransız filmi.
Geçirdiği kazadan sonra felç olan zengin aristokrat Philippe, cezaevinden çıkmış Driss’i bakıcısı olarak işe alıyor. Herkes Driss’in bu iş için uygun olmayacağını düşünürken, Philippe ona inanıp şans veriyor. Size de dünya dursa yan yana gelmeyecek olan bu iki karşıt dünya görüşünün çarpışmasının ve zamanla çılgın bir dostluğa dönüşmesinin, insanı derinden etkileyen hikâyesini izlemek kalıyor.
Bol müzik dinleyip gülümseyeceğiniz, üstüne bir de hüzünleneceğiniz gerçek bir hikayeden alıntılanmış filmin, özellikle de Omar Sy'ın oyunculuğuyla leziz bir hale geldiğini söyleyebilirim.
İşte size güzel bir sahne ve birkaç fotoğraf:)
1 Ağustos 2013 Perşembe
TAHTEREVALLİ
Ağustos ayını sevmem. Ama ilk gününü sevdim. Birçok nedeni var, sormayın.
Günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordum, tabir-i caizse yunuslar gibi tek gözüm açık uykuya dalıyordum. Dün gece güzel bir uyku çektim. Bu uykunun etkisiyle de beynim gerekli işlevleri yerine getirmeye, mantığım bana (mantıklı konuşacak ya...) sebep-sonuç ilişkisi içinde ihtiyaç duyduğum bilgileri fısıldamaya başladı.
Meğerse dostlar; ben ister istemez kafaya birşeyleri takar olmuşum. Sonuç olarak uykusuzluk da gelmiş, beni bulmuş. Aman benim için üzülmeyesiniz (şu anda parmakla saydım ve aklıma yazdım benim için üzülecekleri!) ; ben derdimi bulduğum gibi, ilacımı da buldum...
Tahterevalli...
Bildiniz mi?
Kafalar yeterince karıştıysa, anlatmaya başlayayım:)
Ben tahterevallinin yere basan tarafında kalakalmışım, haberim yok. Ayaklar yere basıyor basmasına ama akıl uçtu uçacak... Yapılacaklar listesi olmuş bir uzun ferman. Şekil şekil konuşma baloncuklarının arasında sıkışmış kalmışım, kafam kazan... Elimde avucumda onlarca program, plan... (Kafiye tutturdum!)
Karar verdim, ben biraz da tahterevallinin havada kalan tarafına geçiş yapacağım. Hem daha havadar, hem (sözüm meclisten dışarı) insanlardan daha uzak:) Bu şekilde herşeyin benim için daha kolay olacağına eminim.
Bence siz de deneyin. Mesafe iyidir... Mesafe her zaman iyidir, unutmayın.
Ben şimdi bir koşu gidip tahterevallinin diğer ucuna oturarak beni havaya kaldıracak arkadaşı bulayım:):) Siz de şu şarkıya bir kulak kabartın:)
Hadi görüşmek üzere...
Günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordum, tabir-i caizse yunuslar gibi tek gözüm açık uykuya dalıyordum. Dün gece güzel bir uyku çektim. Bu uykunun etkisiyle de beynim gerekli işlevleri yerine getirmeye, mantığım bana (mantıklı konuşacak ya...) sebep-sonuç ilişkisi içinde ihtiyaç duyduğum bilgileri fısıldamaya başladı.
Meğerse dostlar; ben ister istemez kafaya birşeyleri takar olmuşum. Sonuç olarak uykusuzluk da gelmiş, beni bulmuş. Aman benim için üzülmeyesiniz (şu anda parmakla saydım ve aklıma yazdım benim için üzülecekleri!) ; ben derdimi bulduğum gibi, ilacımı da buldum...
Tahterevalli...
Bildiniz mi?
Kafalar yeterince karıştıysa, anlatmaya başlayayım:)
Ben tahterevallinin yere basan tarafında kalakalmışım, haberim yok. Ayaklar yere basıyor basmasına ama akıl uçtu uçacak... Yapılacaklar listesi olmuş bir uzun ferman. Şekil şekil konuşma baloncuklarının arasında sıkışmış kalmışım, kafam kazan... Elimde avucumda onlarca program, plan... (Kafiye tutturdum!)
Karar verdim, ben biraz da tahterevallinin havada kalan tarafına geçiş yapacağım. Hem daha havadar, hem (sözüm meclisten dışarı) insanlardan daha uzak:) Bu şekilde herşeyin benim için daha kolay olacağına eminim.
Bence siz de deneyin. Mesafe iyidir... Mesafe her zaman iyidir, unutmayın.
Ben şimdi bir koşu gidip tahterevallinin diğer ucuna oturarak beni havaya kaldıracak arkadaşı bulayım:):) Siz de şu şarkıya bir kulak kabartın:)
Hadi görüşmek üzere...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)