13 Ağustos 2012 Pazartesi

BAŞLIK UYMAMIŞ BUNA.

En sevdiğim yazı türü ne biliyor musunuz?

Açıklıyorum: "Beyin fırtınası"

O da neymiş. Şiirin, denemenin, makalenin suyu mu çıkmış demeyin, kulak verin.

Beyin fırtınası dediğimiz bu yazı stilini, okul hayatımdaki değerli hocalarımdan biri öğretmişti bana. Aklınıza ne geliyorsa düşünmeden, duraksamadan yazın, silgiyi de unutun demişti. "Ay bu kelime buraya yakıştı mı?" "Ya okuyanlar bunu yanlış anlarlarsa?" "Acaba, demek istediğimle yazdığım bir oldu mu?"... demeden, çalakalem yazmak öyle güzel bir duygu ki anlatamam. Sanki beyninizin içinde boşuna ağırlık yapan, gerekli-gereksiz, yerli-yersiz bütün düşünceler elinizdeki kalemden akıp önünüzdeki kağıda dökülüyormuş gibi:) Terapi gibi:)

Ben de bugün bu şekilde bir yazı yazmak istedim.

Tabi yazdığım yer itibariyle, daha fazla ağzı yüzü toparlanmış şekilde olma durumunda bu yazı.

Konusu, başlığı olmayan bir yazı... Fonda özlenen, beklenen ve sonunda teşrif eden yağmurun sesiyle. Beynimde birbirinden çeşitli oyunlar oynayan düşüncelerimi, karman çorman da olsa yazıya dökemediğim bir şekilde yazıyorum. Bir izdiham var kafamda, anlamadım gitti. Her bir düşünce baloncuğu "benim önceliğim var" diye bağırıp durmakta.

Bazen apaçıktır yolun. Bazen de tıkanıp kalırsın doğru ya...

Düşünüyorum da; belki de "Nereden geliyorum, nereye gidiyorum?" sorusunu kendime dürüstçe sorabilmem için bahşedilmiş bir zaman dilimidir bu.

Burundan derin bir nefes alıp ağızdan nefes veriyorum...  

Düşünmek için, ölçmek-biçmek-tartmak için "Vira Bismillah!!!" diyorum...

Dengeyi kurabilirsem kocaman bir alkış bana...




Hiç yorum yok: