6 Ekim 2013 Pazar

Pİ'NİN YAŞAMI ÇÖZÜMLEMESİ...

Her izlediğim filmi not düşemiyorum buraya... O kadar çok izliyorum ki, "Yetişemiyorum" desem abartmış olmam:)

Ama Pi'nin Yaşamı özel bir film haline geldi benim için. Bir kere uzun süredir izlemek istediğim ve bir türlü fırsat bulamadığım için kıymete binmişti çoktan:) Bir de yapı itibariyle en çok sevdiğim film tarzında; yani ucu açık, düşünmeyi gerektiren bir film olduğunu görünce sevdim ki ne sevdim... Sırf görsel efektleri için bile izlenebilir derecede etkileyici geldi bana.







Yetişkin Pi'nin yazara onu Tanrı'ya inandıracak bir hikaye anlatacağını söylemesiyle başlayan filmde ciddi bir din ve inanç teması işlenmekte. 11 yaşındaki Pi'nin (Ayush Tandon) kişiliğini bulma yolunda çeşitli inançlardan etkilenmeye başladığı filmde Pi, din ve bilimin savaşına tanıklık ederek, Tanrı yolunda mantıklı cevaplar aramaya başlıyor. Zamanla Hinduizmi, Hristiyanlığı ve Müslümanlığı bir arada götürmeye başlayan Pi'nin tek isteği ise doğayla saygı çerçevesinde yaşayan iyi bir insan olmak. Hayatın gerçeklerini biraz da olsa farkeden Pi, ergenlik dönemine (Suraj Sharma) geldiğinde ise başına korkunç bir gemi felaketi geliyor. Ailesini dahi her şeyini kaybeden ve okyanusun ortasında, küçük bir filikada bir kaplanla yalnız başına kalan Pi'nin hayata tutunma çabasında devreye giren Tanrı inancı, inanç sorgulamaları ve sonrasında gerçekleşen muhteşem finalle Ang Lee, temayı fazlasıyla orijinal bir şekilde işlemiş durumda...





Filmin her sahnesini tek tek anlatmak değil amacım. Sadece filmin güzel sonu için bir çözümleme yapmak istiyorum...





Filmin son bölümünde batan gemiye ait Japon kargo firması, kazanın nasıl gerçekleştiğini öğrenmek için Pi’nin kaldığı Meksika Hastanesi'ne 2 elemanını gönderiyor. Ancak gelen adamlar, Pi'nin bir kaplanla küçük bir filikada yaşam mücadelesi verdiğini anlattığı bu olağandışı olayın gerçekleşme hikayesini inandırıcı bulmuyorlar.





Bunun üzerine Pi başından geçenleri mantık çerçevesinde açıklayabileceği bir hikayeye dönüştürerek anlatıyor adamlara...

Ardından yetişkin Pi, iki hikayeyi de duyan Kanadalı yazara şu soruyu soruyor:

"Sana okyanusta ne olduğuna dair iki hikaye anlattım. Hiçbirisi geminin neden battığını açıklamıyor. Ve hiç kimse hangi hikayenin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ispatlayamaz. İki hikayede de gemi batıyor, ailem ölüyor ve ben kurtuluyorum. Hangi hikayeyi tercih edersin?"

Kanadalı: “Kaplanlı olan… O daha iyi bir hikaye…”

Pi: “Teşekkürler… Ve işte Tanrı için de öyledir.”








Aslında "hangi hikayeyi tercih edersin" sorusu öznel bir yorumlamaya açıktır. Sizin her zaman mantıkla açıklanabilir ve görülebilir şeylere inanan bir insan mı, yoksa inançla hareket eden bir insan mı olduğunuzu sorgular. Bu soru belki yorumlamamızı özel kılmaya yöneliktir ama Kanadalı yazarın göz ucuyla Japon kargo firmasının tuttuğu raporda gördüğü şeyler, Pi'nin başından geçen gerçek hikayenin inanılması güç olan kaplanlı hikaye olduğu ipucunu verir.

Ben elbette ki kendi fikrime sahibim bu konuda:) Filmden aldığım birkaç cümleyle yazıma son vererek sizi de kendi fikrinizi oluşturmaya davet ediyorum...

“Eğer birlikte yaşayacaksak, iletişim kurmayı öğrenmemiz gerek. Belki Richard Parker takıma eklenmeyebilir ama Tanrı’nın izniyle eğitilebilir.”

“Küçük değersiz bir şeyin bana bu kadar mutluluk getirebileceğini sanmazdım. Şu edevat yığını, kova, bıçak, kalem benim en büyük hazinem haline gelebilirler ama sadece Richard Parker’ın burada olduğunu bilmek bana huzur verebilirdi. Onun da benim gibi çok az gerçek dünya tecrübesi olduğunu anladım. İkimiz de aynı usta tarafından bir hayvanat bahçesinde yetiştirildik. Artık öksüz kaldık. Nihai ustamızla yüzleşmeye bırakıldık.”






“Tanrı beni terk etmiş gözükürken bir yandan da kolluyordu…

Acılarıma aldırış bile etmez gözükürken kolluyordu.

Ve tüm kurtuluş ümitlerini tüketmişken bana huzur verdi.

Ve yolculuğuma devam etmem için bana bir işaret gönderdi.”






“Meksika kıyısına ulaştığımızda filikayı bırakmaya korkuyordum. Gücüm tükenmişti, çok takatsizdim. Kurtuluşa bu kadar yaklaşmışken yarım metrelik suda boğulabilirim diye korkuyordum. Kıyıya çıkmak için mücadele ettim ve kumun üzerine yığıldım. Ilık ve yumuşaktı, sanki yüzümü Tanrı’nın yanağına doğru bastırır gibiydi..”.



Hiç yorum yok: