4 Ekim 2013 Cuma

KİTAPLAR GÖZÜNDEN BOLŞEVİK İHTİLALİ ÖNCESİ VE SONRASI

Bazı kitaplar içeriği, biçemi, konusundan daha çok yazıldığı dönemle ün salarlar...
Tıpkı Aleksandr Soljenitsin'in Ivan Denisoviç'in Bir Günü adlı kitabı gibi.



Sadece Sovyetler Birliği'nde değil, tüm dünyada ateşli tartışmalara neden olan bu kitapta yazarın kendi yaşadığı, çok iyi bildiği toplama kamplarından biri anlatılır. Roman kahramanı Ivan Denisoviç 1941 yılında İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların eline esir düşmüş fakat sonra düşmanın elinden kaçmayı başarmış bir askerdir. Kaybolmuş halde bulunduğunda Alman ajanı olma ihtimali karşısında gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Romanın anlattığı 1951 yılında artık savaş bitmiş, Almanya çoktan savaşı kaybetmiştir ama Ivan Denisoviç geçen on yıl içinde hala aklanmamış ve cezasını çekmeye devam etmektedir.

Aleksandr Soljenitsin bu kitapla, o dönemdeki "çalışma kampları"ndaki ağır yaşam ve çalışma koşullarını anlatmaktadır. Çalışma kampı denilse de buranın hapishaneden farkı yoktur. Mahkumlar -30 derecede birkaç kaşık lapa, bir çorba ve bir ekmekle gün boyu çalıştırılmaktadırlar. Birbirleriyle konuşmaları dahi yasaktır. Konuşurlarsa hücre hapsine çarptırılmaktadırlar...

Bu ve bunun gibi korkunç yaşam koşullarını tüm içtenliğiyle anlatan Ivan Denisoviç'in Bir Günü adlı roman 1962 yılında Sovyetlerde yayınlandığı zaman olay yaratmıştı. Bundan 10 yıl önce yayınlansaydı yazarının idam edileceği kesindi. Fakat Stalin'in ölümünün ardından  Sovyet Yönetimi, devletin yumuşadığının bir göstergesi olarak bu kitabın yayınlanmasına izin verdi. Yine de büyük ilgi gören kitap bir süre sonra toplatılmaya başlandı ama şanlıyım ki; şimdi kitaplığımda boylu boyunca yatıyor:)



Ivan Denisoviç'in Bir Günü gibi özellikle tarihle ilgili kitaplar okurken belirli bir sistematiğin okumayı daha keyifli, daha verimli ve daha anlaşılır kıldığına inanıyorum. Gelelim bu kitabı okurken hangi sistematiği kullandığıma...

Bolşevik İhtilali'nin öncesi ve sonrasını tartabilmek için bu kitaptan önce Dostoyevski'nin gerçek sürgün anılarından oluşan "Ölüler Evinden Anılar" adlı kitabını okudum. Böylelikle iki dönemin koşulları arasında karşılaştırma yapma imkanı buldum.


Elbette ki Ölüler Evinden Anılar kitabında okuduğum şeylerin iç açıcı şeyler olduğunu söylemiyorum. Ama bu iki kitap yan yana durduğunda önceden beri var olan şu düşüncemi doğruladıklarını söyleyebilirim: "Hiç bir devrim vadettikleri şeyleri insanlara vermez..."


Hiç yorum yok: