25 Mayıs 2012 Cuma

Barseloonaaa Barselona!! =)

Hayat gailesi, iş, güç, ders, mezuniyet derken erasmus yazı dizime ara vermek durumunda kalmıştım. Ama ne mutlu ki (!) şu günlerde istediğim şeyi yapabilecek kadar boşum:) Sizi Barselona'da hissettirecek, benim de anılarımı tazeleyecek bu yazının vakti geldi de geçiyor bile:)

Öncelikle şaşırarak, sizin de şaşkınlığınıza sebep olacağını bilerek söylemeliyim ki; Barselona'nın tarihi İspanya'dan bile eski... 9. yüzyılda Katalan bir asilzade tarafından kurulmuş bu şehir. Katalunya özerk bölgesinin başkenti olan bu şehirde Katalan milliyetçiliğini damardan damardan hissediyorsunuz:) Şehirde kullanılan yaygın dil ise tabi ki; Katalanca:)

Şehrin çehresi ise oldukça modern. Bunun en büyük etkisi olarak 1992'de burada yapılan Olimpiyat Oyunları gösteriliyor. Tabir-i caizse Barselona'nın Big Bang'i bu olimpiyatlarmış:) O günden itibaren, şok edici bir mimariye sebep olan bu şehir, modernizm ve gelişmişlikle İspanya'nın sayılı şehirlerinden biri haline gelmiş.

Şu "şok edici mimari" yi biraz açayım sizin için isterseniz...:) Gezdiğimiz, gördüğümüz her şehirde elimizde muhakkak haritalarımız bulunurdu. Turist şekli işte, anlarsınız ya;) Gelin görün ki Barselona'nın kuş bakışı haritasına göz atmak bile enteresan bir yerde bulunduğumuzu bas bas bağırdı bize. Ben böyle bir düzen, böyle bir nizam hiç görmemiştim. Sanki sokaklar, caddeler, evler... ölçülmüş biçilmiş de öyle yerleştirilmiş yerlerine. Garip, şaşırtıcı, imrendirici bir şehir planlaması... Bu şok edici mimariye Gaudi'nin yetenekli elleri de değmiş ayrıca. Bana sorarsanız anormal bir zekaya sahip olan Gaudi'nin eserlerinden biraz sonra bahsedeceğim:)

Barselona için böyle bir giriş yaptıktan sonra gelelim bizim yaşadıklarımıza:)

Barselona'ya ilk vardığımızda ben hem parasız, hem de çok yorgundum itiraf ediyorum:) Ama hostelimizin güzelliği yüzümde şapşal bir gülümseme oluşmasını sağladı:) Giderek "hosteller" başta olmak üzere birçok konuda uzmanlaştığımızı kimse inkar edemezdi:) O gece boyunca hostelde dinlenmek tercihimdi benim.
Ertesi gün ise Barselona'ya aç bir şekilde uyandık hepimiz:):) Pılı pırtıyı topladık ve hemen yollara koyulduk.

Öyle yollara düştük, yürüyoruz ama... Bildiğiniz gibi manzaralar yok etrafta. Katalan mimar Antonio Gaudi sağolsun, sihirli dokunuşlarıyla açık hava müzesine çevirmiş bu şehri:) Yeri gelmişken bahsedelim; 25 Haziran 1852'de Katalunya'nın Reus kentinde doğan Antonio Gaudi, koyu bir Katolik ve ateşli bir Katalan milliyetçisiymiş. Hatta Katalanca konuşmanın yasalara aykırı olduğu bir dönemde, Katalanca konuştuğu için tutuklandığı dahi bilinirmiş. Gaudi, bir dahi olarak kabul edilmekle (kesinlikle katılıyorum!) birlikte renk körü olduğuna dair söylentiler var. Bu iddiaya göre, eserlerini yardımcısı Joseph Maria Jujol olmadan ortaya koyması mümkün olmuyormuş.

Şimdi gelelim Gaudi'nin şaşırtan, hayran bırakan, eserlerine...

Öncelikle Casa Batlló...

Casa Milà (La Pedrera)...


Size de bu yapılar capcanlı, sanki biraz sonra konuşmaya başlayıp kendi tarihlerini kendi dillerinden anlatacaklarmış gibi geliyor mu?...:):) Ne yalan söyleyeyim ben etkilendim, çok çok etkilendim...:) Gaudi'nin Park Güell ve La Sagrada Familia dışında, bizim görme fırsatı bulamadığımız ama sizin görmenizi istediğim eserlerinden birkaçı da şöyle...

Casa Amatller

 Casa Terrades


Yani anlayacağınız Barselona'yı Barselona yapan Gaudi'dir demek hiç de yersiz olmaz. Hala benimle hemfikir değilseniz, o halde La Sagrada Familia'ya bir yolculuk yapalım sizinle...

Geziden önce hepimizde en çok merak uyandıran yer olan La Sagrada Familia (Kutsal Aile) bazilikanın yapımına Antonio Gaudi tarafından 1882 yılında başlanmış. Ancak 1926 yılında Gaudi'nin bir tramvay altında kalarak ölmesi sonucu yarım kalmış. Yapımına hala devam edilmekte ve halk arasında bitmeyen kilise olarak da bilinmekte. Gaudi kulelerin tepesindeki süslemelerin cennet ile yeryüzü arasında bir bağlantı sağlarmış gibi göründüğünü belirtmiş ve bu kilisenin Barselona'ya gelecek olan gezginler için mükemmel bir karşılama olacağına inanmıştır. Ayrıca bazilikanın iç yapısını ayakta tutan kolonlar ise Gaudi'nin bir başka dehası olup gittikçe dallanıp budaklanan ağaçlar şeklinde tasarlanmıştır. Yapının içine girildiğinde ormanda dolaşma hissi uyandırır.


La Sagrada Familia


Bu yapılar bana sanki Barselona soluk alıp veren, adeta yaşayan bir yermiş izlenimi verdi. Bu ilginç tasarım harikalarını barındıran Barselona'daki gezimiz hem keyfimizi yerine getirdi, hem de karnımızı acıktırdı haliyle. Nerede karnımızı doyuralım diye etrafımıza bakınırken şu Türk Restorantı'nı gördük:):)


Heyt gözünü sevdiğim A La Turca ve aşçımız, hayırsever Cüneyt abi!!:)


Hayırsever diyorum, çünkü bize öyle lezzetli yemekler hazırladı ki nasıl bir sevaba girdiğini tahmin bile edemezsiniz:) Barselona'da o günden itibaren kahvaltı dışında diğer öğünlerimizi Cüneyt Abi'nin ellerinden yedik dersem, ne kadar memnun kaldığımızı siz de anlarsınız herhalde:):)

Neyse, gelelim biz gezimizin diğer duraklarına...

Barselona'ya gelip de FC Barcelona Stadı Nou Camp'ı görmeden gidenlere ne söylenir, hiç hoş şeyler söylenmez değil mi:):) Biz de bunun bilincinde olan Türk gençleri olarak ertesi gün ilk iş olarak Nou Camp yollarını tuttuk:) İşte size birkaç fotoğraf...









































Nou Camp'tan sonra ise masal diyarı Park Güell bizi bekliyor. Burası da Barselona'nın mimarı Gaudi'nin imzasını taşıyor elbette ki:)









İşte böyle... Barselona'yı görmeden sevenlerdenseniz, görünce daha da bir kanınız kaynayacak emin olun. Düzenine, farklılığına, Gaudi'ye hayran olmamak elde değil çünkü...:) 

Umarım bir gün sizin yolunuz da bu soluk alıp veren şehre düşer...:)

Görüşmek üzere...





19 Mayıs 2012 Cumartesi

TEŞEKKÜR...

Hayat işte... Sık kullanırım bu sözü, severim de:) Bu sözün arkasına sığınınca olmazlar olur yani, bugün var olan yarın yoktur hani... Derin nefes aldırır sana, acıyan yerine buz kompresi yapmak gibi... Bitişlerin, ölümlerin, ayrılıkların oluru artar sanki. İşte sırf bu yüzden severim zaten...
Ama bugün neden beni rahatlamadı bu söz, anlam veremedim.Tamam gülüyoruz, konuşuyoruz ama bir insanın içi bu kadar mı buruk olur...
Öğrencilik hayatıma son noktayı koyuyorum yavaştan. Enteresan tesadüfler zinciriyle geldiğim Sakarya'dan paşa paşa gidiyorum artık...:) Getirdikleriyle, götürdükleriyle, herşeyiyle kocaman bir eyvallahım var tüm yaşananlara:) Bu yazının amacı da bu işte. Teşekkür:) Sakarya'da hayatıma giren, güldüren, sevindiren, gerektiğinde ağlatan herkese ama herkese koca bir teşekkür...:)
Her bitiş, yeni bir başlangıçtır bilirim. Bu yüzden buradaki bol yüklü anılarıma, yaşadıklarıma sırtımı dayamış bekliyorum:) Mutluluk hepimizi gelsin bulsun diliyorum:)  


3 Mayıs 2012 Perşembe

MEZUN OLAN (!) BİR GENÇ KIZIN GİZLİ DEFTERİ (=

Öncelikle bu başlığı yazarken esin kaynağım olan yazar İpek Ongun'a teşekkürlerimi bir borç bilirim:p Siz hiç okudunuz mu onun kitaplarını?:) Serinin ilk kitabı olan "Bir Genç Kızın Gizli Defteri" yle tanışmıştım ben ilk önce. Gençtim tabi o zamanlar, şimdi gençlik mi kaldı:) Şaka bir yana o kadar yakın bulmuştum ki o kitapları kendime, kana kana su içer gibi okumuştum hepsini. Hala kitaplığımın en güzel köşesinde o yıllarımın sevimli anıları olarak dururlar:)
Biz gelelim asıl konumuza:)
Başlıktan da anlayacağınız gibi karşınızda naçizane, mezun olmak üzere olan bir insancık var:) Şu aralar "Nasılsın Betül?" sorusundan ziyade; "Mezun olmak nasıl bir duygu yaa?" şeklinde; yüzüne hayatın acı gerçeklerinin daaaannn!!! diye vurulduğu insanım ben, evet:) Efendime söyleyeyim "Nasıl duygular içindesin?" le başlayıp "Şimdi hemen iş bulabilecek misin sen?" diyerekten devam eden sohbetler arasında nefes almaya çalışanım, haberiniz olsun!!!:)


Öğrencilik hayatımın son günlerini yaşıyorum, evet. Ve buradan açıklıyorum: duygusuzum, hissizim, şaşkınım bu aralar:) Tabir-i caizse ölü balığım, anlaşıldı mı?:):) Ben aslında yoğum!!:)
Mümkünse benim yerime mezun olabilecek, bu sorumluluğu ve duygu yoğunluğunu taşıyabilecek bir figüran aranıyor:) Bu kişi, okul bitiminden sonra olası depresyon vakası halinde hiç istifini bozmadan işine gücüne (tabi bir işi olursa!) bakacak, "Aman hayat her yaşta güzel" mantığında bir arkadaşımız olabilirse sevinirim:)
Teşekkürler, saygılar!!;)