"Görünüşe bakılırsa bizim hepimizde bir yaşam gücü vardır; çünkü bizler her zaman yalana, körlükle hayranlığa, iyimserlikle inanca, kararsızlığa kaçıp sığınmışızdır. Ama o asla kaçıp sığınacağı bir barınak bulamamıştır. Nasıl içip içip sarhoş olabilecek biri değilse yalan söyleyecek biri de değildir. Sığınacak en ufak yerden, başını sokacak bir barınaktan yoksundur. Bu yüzden bize zarar vermeyen tüm tehlikelere açıktır. Giyinik insanlar arasında çırılçıplak dolaşan biridir adeta."diyor Milena, Franz Kafka için...
Koşulsuz, şartsız hayranlık duyduğum yazardan bu şekilde bahsediyor ve tespitleriyle kelimenin tam anlamıyla beni benden alıyor.
Milena'ya Mektuplar... Okunmak için çoook geç kalınmış bir eser. Kızıyorum kendime; Franz Kafka'yla haşır neşir olmayı bu kadar ertelediğim için. Prag sokaklarında gezerken izlerini orada aramadığım için... Ama son pişmanlık fayda etmiyor tabi ki.
Ben de birbirinden lezzetli (daha uygun bir sıfat bulamıyorum) kitaplarını defalarca okuyarak kapatmaya çalışıyorum arayı. Okuduklarımın, duygularımı keskin virajlardan dönercesine nasıl değiştirdiğine şaşıp kalıyorum... Satırlardan yüreğime oluk oluk boşalıyor duygular sanki. Keskin, net, bir o kadar kırılgan duygular. Hele o hayal gücü yok mu?...Dönüşüm, Dava, Şato... Hangisinin adını söylesem ağzımdan o kelime bir daha çıkacak oluyor sanki. Öyle güzel, öyle hayran olunası... Ben daha ne diyeyim.
Saygıların en büyüğü Kafka'ya...