13 Haziran 2013 Perşembe

ERVAH-I EZELDE

Geldi, buldu bunalımlar beni... Caanım milletimin hali bir taraftan, sık sık sahnede yerini alan "hayattan bıkmış Betül" bir taraftan...

Utanmasam ergen, depresif bir genç kız gibi ağlak, asi şeyler yazacağım şu sayfaya...

Neyse, onları ben "depresyon defterime" yazarım siz şimdi rahat bir nefes alın;) Benim bu satırları asıl dökme sebebim başka.

Bir grupla tanıştım geçenlerde. Ruh halim müsait olduğundan dolayı mı bilmiyorum ama bir beğendim, bir beğendim ki sormayın. "Halk müziğinden nefret ederim abi" demeyen herkesin de hoşlanacağını düşünüyorum...

Grubun adı; Abdal. Ne manidar... Eserlerinin hepsini çok sevdim aslına bakarsanız. Ama sizin için seçtiğim; Ervah-ı Ezelde. Şimdi siz soracaksınız, ervah-ı ezel ne demek diye. Google'a bu soruyu arz etmenize gerek kalmadan ben söyleyeyim. Ervah-ı ezel, "ruhlar yaratılmadan önce" anlamında bir tabir.  Buyrun, eser şöyle...



Bu eser Erzurum Narmanlı Aşık Sümmani'ye aitmiş (E boşuna kanım kaynamadı). Aşık Sümmani hakkında daha fazla bilgi sahibi olayım derken şöyle bir hikayeyle karşılaştım. Sizinle de paylaşayım.

1861 yılında Narman'da doğan Narmanlı Sümmani veya Aşık Sümmani, koşmaları ve hayali sevgilisi Gülperi'yi bulmak için yaşadığı maceraları anlattığı Sümmani ile Gülperi hikâyesiyle ünlüymüş.
Hikâyeye göre, şair gençliğinde çobanlık yaparken düşünde üç derviş görür. Bu dervişler, kendisine Çinmaçin'de yaşayan Abbas Han kızı Gülperi'yi gösterir ve şaire aşk badesi içirirler. Şairin gördüklerini üç ay kimseye anlatmaması gerekmektedir ve Gülperi'yi görünce gözünü kırpmamalıdır. Uzun yolculuklara çıkar ama Gülperi'yi bulamaz. İki sevgili kavuşamadan ölür.



Yaa işte böyle sevgili okur. Hikaye doğru mu yanlış mı hiç merak etmedim. İnanmak istedim sadece. Tipik davranış şekillerimden biri bu çünkü. İnanmak isterim...

Hadi siz kulaklarınızın pasını siledurun, ben yine köşeme çekileyim...